"Ege Pansiyon"un resepsiyonundaki orta yaşlı,
bıyıklı adam, Elif'in uzattığı kimliğe ve paraya kısa bir bakış attıktan sonra,
pek fazla soru sormadan ona anahtarı uzatmıştı. Bu ilgisizlik Elif'in işine
gelmişti. Ne kadar az dikkat çekerse o kadar iyiydi.
Teşekkür edip
anahtarı aldı ve dar, halı kaplı merdivenlerden ikinci kata çıktı. Oda numarası
kapının üzerinde soluk bir şekilde yazılıydı. Anahtarı kilide sokup
çevirdiğinde hafif bir gıcırtıyla kapı açıldı.
İçeri girip kapıyı arkasından hemen kilitledi ve sürgüsünü
çekti. Sonunda yine dört duvar arasındaydı, yalnızdı. Oda, Bursa'daki odadan
biraz daha genişti ama aynı derecede mütevazıydı. Duvarda soluk renkli bir
duvar kağıdı, yerde eski ama temiz bir kilim vardı.
Tek kişilik bir yatak, küçük, ahşap bir gardırop, bir masa
ve bir sandalye... Penceresi dar bir arka sokağa bakıyordu, karşıdaki binanın
duvarından başka bir manzarası yoktu. Ama Elif için bu kadarı yeterliydi.
Güvenli hissettiriyordu, en azından şimdilik.
Sırt çantasını yatağın üzerine bıraktı. İçindeki
defterlerin ağırlığı omuzlarından kalkınca derin bir nefes aldı. Önce bu
defterleri güvene almalıydı. Odanın içini gözden geçirdi. Parke yoktu, bu
yüzden zemin altı seçeneği ortadan kalkmıştı.
Gardırobun içi boştu ama çok barizdi. Yatağın altına baktı;
tozlu ama geniş bir boşluk vardı. Çantayı olduğu gibi yatağın altına
itebilirdi. Ya da belki de... gardırobun içindeki o ince sunta rafın arkası?
Elif rafı hafifçe oynattığında yerinden çıktığını fark etti. Rafın arkasında
küçük bir boşluk vardı.
Defterleri (Ali'nin kişisel günlüğü, kayıt defteri, en
kalın araştırma günlüğü ve Neriman'ın mektubu) dikkatlice bu boşluğa
yerleştirdi ve rafı tekrar dikkatlice yerine taktı. Dışarıdan bakıldığında
hiçbir şey belli olmuyordu. Kendi not defterini ve diğer eşyalarını ise
çantasına geri koydu.
Şimdi biraz olsun rahatlamıştı. Günlerdir süren kaçış,
gerginlik ve yorgunluk tüm hücrelerinde hissediliyordu. Üzerindeki kıyafetler
hala kirli ve konak macerasının izlerini taşıyordu. Banyoya girip tekrar hızlı
bir duş aldı. Bu kez yanında getirdiği küçük sabunu kullandı. Aynada kendine
baktığında hala solgun ve bitkin görünüyordu ama en azından daha temizdi.
Çantasında yedek olarak getirdiği tek tişörtü ve rahat bir pantolonu giydi.
Kirli kıyafetlerini lavaboda çitileyip odadaki kalorifer peteğinin üzerine
astı.
Açlığı tekrar kendini hissettirmişti. Bursa'dan aldığı
bisküvilerden biraz atıştırdı ama bu yeterli değildi. Sıcak, doğru düzgün bir
yemeğe ihtiyacı vardı. Odadan çıkıp dışarıda yemek riskliydi. Acaba pansiyonun
oda servisi var mıydı? Sanmıyordu. Ama belki yakındaki bir lokantadan telefonla
sipariş verebilirdi? Yeni aldığı telefonu ve SIM kartı kullanma zamanı
gelmişti.
Telefonu açtı. Basit arayüzüne alışmaya çalışarak
kişilerine baktı; boştu. İnternet paketini kullanmak için küçük bir miktar
kontör yüklemesi gerektiğini fark etti. Önce yakındaki bir büfeden kontör
alması gerekecekti. Ama şu an için daha acil olan yemekti. Pansiyonun
resepsiyonunu arayıp yakınlarda paket servis yapan bir lokanta olup olmadığını
sordu. Resepsiyondaki adam pek yardımcı olmadı ama yakındaki bir esnaf
lokantasının numarasını verdi.
Elif, odasındaki eski çevirmeli telefonu kullanarak
lokantayı aradı. Sesini biraz değiştirerek basit bir mercimek çorbası ve biraz
pilav sipariş etti. Adres olarak pansiyonun adını ve oda numarasını verdi.
Yaklaşık yarım saat sonra kapısı çalındı. Gelen, genç bir kuryeydi. Yemeğin
parasını kapı aralığından uzatarak ödedi, kuryeyle göz göze gelmemeye çalıştı.
Yemeğini odasındaki küçük masaya oturup yavaş yavaş yedi.
Sıcak çorba midesine ve ruhuna iyi gelmişti. Bu basit, sıradan eylem – sıcak
bir yemek yemek – içinde bulunduğu durumu bir anlığına unutturdu. Ama sonra
aklı tekrar defterlere, Ali'ye, tehlikeye kaydı.
Yemeğini bitirdikten sonra, artık araştırmaya geri dönme
zamanıydı. Ama önce iletişim kanallarını güvence altına almalıydı. Yeni
telefonuna kontör yüklemek ve internet paketi almak için dışarı çıkması
gerekiyordu. Başörtüsünü tekrar taktı, odanın anahtarını alıp sessizce dışarı
çıktı. Pansiyonun yakınındaki küçük bir büfeden kontör aldı ve telefonuna
yükledi. Küçük bir internet paketi de satın aldı. Artık daha özgürce (ama yine
de dikkatlice) interneti kullanabilirdi.
Odaya döndüğünde ilk işi Dr. Aris Thorne'u tekrar
araştırmak oldu. Bu kez farklı anahtar kelimeler, akademik veritabanları, eski
üniversite arşivleri gibi yerlere baktı. Birkaç yeni makale referansı daha
buldu ama hepsi eski tarihlerdi. Adam sanki 1980'lerden sonra bilim dünyasından
elini eteğini çekmiş gibiydi. Güncel bir iletişim bilgisi, bir e-posta adresi
veya sosyal medya profili yoktu. Bu iş sandığından daha zor olacaktı. Belki de
adam ölmüştü bile? Ama Ali'nin notu nispeten yeni görünüyordu.
Bu online aramanın çıkmaz sokağa girdiğini anlayınca,
strateji değiştirmesi gerektiğini fark etti. Eğer Dr. Thorne'a doğrudan
ulaşamıyorsa, belki de Ali'nin defterlerinde, Thorne'un çalışmalarıyla veya
onunla bağlantılı olabilecek başka isimler, projeler veya yayınlarla ilgili
ipuçları vardı. Ali, Thorne'un ismini neden not almıştı? Hangi bağlamda? Bu
sorunun cevabı muhtemelen defterlerin içindeydi.
Gardırobun arkasındaki gizli bölmeden defterleri tekrar
çıkardı. Hepsini yatağın üzerine yaydı. Bu kez amacı genel bir anlayış kazanmak
değil, spesifik bir ismi veya bağlantıyı aramaktı: Dr. Aris Thorne.
Kalın araştırma günlüklerinden birini aldı. Sayfaları yavaş
yavaş çevirmeye başladı. Gözleri sadece metinleri değil, denklemleri,
çizimleri, sayfa kenarındaki notları da tarıyordu. Aradığı şey bir isim, bir
referans, belki de "Cambridge", "Thorne" veya benzeri bir
kelimeydi.
Saatler süren dikkatli bir taramanın ardından, ikinci
araştırma günlüğünün ortalarında bir yerde, karmaşık bir "alan
stabilizasyon denklemi"nin yanında küçük bir not buldu: "Thorne'un
1978'deki makalesine bakmalı. Özellikle 'Negatif Kütle Yoğunluğu Hipotezi'
bölümü. Çözüm orada olabilir mi??"
Elif'in kalbi hızlandı! İşte bu somut bir ipucuydu! Ali,
Dr. Thorne'un belirli bir makalesine referans veriyordu. Eğer o makaleyi
bulabilirse, hem Ali'nin projesini daha iyi anlayabilir hem de belki Dr. Thorne
hakkında daha fazla bilgi edinebilirdi.
Ama 1978 tarihli spesifik bir fizik makalesini burada, bu
pansiyon odasında nasıl bulacaktı? Bunun için büyük bir kütüphaneye veya
üniversite arşivine erişmesi gerekiyordu. İzmir'de Ege Üniversitesi vardı.
Belki oranın kütüphanesine girebilirdi? Ya da şehirdeki daha büyük halk
kütüphanelerini deneyebilirdi.
Bu yeni hedef, ona tekrar bir amaç duygusu vermişti. Artık
sadece saklanmıyor, aktif olarak bir sonraki adımı planlıyordu. Yarın ilk işi
bu makaleyi bulabileceği bir yer araştırmak olacaktı.
Defterleri tekrar dikkatlice yerine sakladı. Odanın ışığını
kapattı ve yatağa uzandı. Gözlerini kapattığında, zihninde denklemler,
semboller ve bir isim vardı: Dr. Aris Thorne. Yolculuk hala tehlikeli ve
belirsizdi ama şimdi en azından takip edebileceği bir iz bulmuştu. İzmir'deki
bu küçük pansiyon odası, onun için sadece bir sığınak değil, aynı zamanda
sırları çözmek için yeni bir başlangıç noktası olmuştu.
''En çok okunan romanlar,yeni çıkan kitaplar 2025,pdf kitap siteleri,kitap tavsiyeleri,2025 roman önerileri,kitap blogları,kitap önerileri,kitap özetleri,roman incelemeleri,yazar biyografileri,kitap yorumları,pdf kitap indir,epub kitap indir,kitap serileri,yerli romanlar,yabancı romanlar,aşk romanları,tarihi romanlar,polisiye romanlar,bilim kurgu romanlar,dram romanları,fantastik kitaplar,e-kitap romanlar,ücretsiz roman oku''
📖 Hikayeye Devam Et
Gölgelerin Fısıltısı 38 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder