Sokağın köşesinden yavaşça geçen lacivert araba, Elif'in
damarlarındaki kanı dondurmuştu. O adam... Konağa giren, anahtarı olan,
profesyonel görünümlü yabancı... Buradaydı. İzmir'deydi. Ve muhtemelen Elif'i
arıyordu. Tesadüf olamayacak kadar yakındı. Belki de Elif'in Bursa'dan bindiği
otobüsü takip etmişlerdi? Ya da pansiyona girişini mi görmüşlerdi? Nasıl olduğu
önemli değildi, önemli olan bulunmuş olmasıydı.
Kenan'ı bulma planı o anda buharlaştı. Şimdi tek yapması
gereken şey buradan hemen uzaklaşmak, kalabalık sokaklarda izini
kaybettirmekti. Çay ocağındaki masada duran birkaç lira bozukluğu hızla aldı,
çaycıya görünmeden veya bir şey söylemeden oturduğu yerden kalktı. Sakin
görünmeye çalışarak ama hızlı adımlarla avludan sokağa açılan çıkışa yöneldi.
Amacı, dar ara sokaklardan birine dalıp gözden kaybolmaktı.
Tam avlunun kemerli çıkışına ulaşmıştı ki, az önce gözden
kaybolan lacivert araba tekrar sokağın başında belirdi. Bu kez ters yönden
geliyordu ve doğrudan çay ocağının bulunduğu avlunun girişine doğru
yavaşlıyordu. Elif'in kaçacak yeri kalmamıştı. Araba tam çıkışın önünde durdu.
Arabanın kapısı açıldı ve o adam indi. Şapkası hala
başındaydı, pahalı paltosu üzerindeydi. Yüzünde hiçbir duygu belirtisi yoktu,
gözleri soğuk ve deliciydi. Doğrudan Elif'e doğru yürümeye başladı.
Elif olduğu yerde donakaldı. Kalbi o kadar hızlı atıyordu
ki nefes almakta zorlanıyordu. Geriye doğru birkaç adım attı, tekrar avlunun
içine girdi. Ama kaçacak yeri yoktu. Adam avlunun girişinde durdu, Elif'le
arasında birkaç metrelik bir mesafe vardı.
"Elif Hanım?" dedi adam, sesi sakin ama metalik
bir tınıyla çıkmıştı. Şaşırtıcı derecede kibar ama aynı zamanda ürkütücüydü.
"Sizi bulacağımızı biliyorduk."
Elif cevap veremedi, sadece korkuyla adama bakıyordu.
Adam devam etti. "İşleri daha fazla zorlaştırmanın bir
anlamı yok. Ali Bey'in çalışmalarının sizde olduğunu biliyoruz. Konağa
girdiniz, Sığınağı buldunuz, defterleri aldınız. Hatta Ege Üniversitesi
Kütüphanesi'ndeki küçük araştırmanızdan da haberdarız." Adam her şeyi
biliyordu! Nasıl? Takip mi edilmişti? Yoksa... Kenan mı onlara bilgi vermişti?
Ya da kütüphanedeki o yaşlı profesör? Şüpheler zihninde uçuştu.
"Lütfen," dedi adam, sesinde sabırsız bir ton
vardı. "O defterleri bize teslim edin. Kimsenin zarar görmesini istemeyiz.
Ne sizin ne de... İstanbul'daki arkadaşınız Ayşe Hanım'ın."
Ayşe! Ayşe'nin adını biliyorlardı! Elif'in kanı çekildi.
Demek attığı mesajları bile takip etmişlerdi! Çaresizliği iliklerine kadar
hissetti.
"Ne... ne istiyorsunuz o defterlerden?" diye
fısıldadı Elif, sesi titriyordu.
Adam hafifçe gülümsedi ama bu gülümseme gözlerine ulaşmadı.
"Bu sizi ilgilendirmez, Elif Hanım. O bilgi tehlikeli ve kontrol altında
tutulmalı. Bizim kontrolümüzde."
"Ali de öyle düşünmüyordu!" dedi Elif birden
cesaretlenerek. "O, bu bilginin kimsenin eline geçmemesi gerektiğini
söyledi!"
"Ali Bey duygusal davranıyordu," dedi adam.
"Biz daha gerçekçiyiz. Şimdi, lütfen, çantayı yavaşça yere bırakın."
Adamın eli yavaşça paltosunun içine doğru hareketlendi.
Elif ne yapacağını bilmiyordu. Defterleri teslim etmek,
Ali'nin mirasına ihanet etmek demekti. Ama direnirse ne olacaktı? Bu adamın
silahlı olup olmadığını bilmiyordu ama gözlerindeki ifade hiç de iyiye işaret
değildi. Ve Ayşe'yi tehdit etmişti.
Tam o umutsuz anda, arkasından, çay ocağının olduğu
taraftan bir ses geldi. "Onu rahat bırak!"
Elif ve yabancı adam aynı anda sese döndüler. Kenan'dı!
Avlunun diğer köşesinden, gölgelerin arasından çıkmıştı. Yüzü hala perişandı
ama gözlerinde bu kez farklı bir ifade vardı; öfkeli, kararlı bir ifade. Elinde
kalın bir sopa tutuyordu.
Yabancı adam Kenan'ı görünce şaşırmadı, aksine yüzünde
küçümseyen bir ifade belirdi. "Sen ha?" dedi. "Konağın
hayaleti... Hala buralarda sürünüyorsun demek. Bu işe burnunu sokmaman
gerektiğini söylemiştim."
"Bu iş benim de işim," dedi Kenan, sesi keskindi.
"Ali benim arkadaşımdı. Onun emanetine dokunamazsın."
"Arkadaşın mı?" Adam güldü. "Onu ölüme terk
eden arkadaş... Dokunaklı."
Kenan'ın yüzü kasıldı ama cevap vermedi. Bakışları Elif'e
kaydı. "Git!" diye bağırdı. "Şimdi git! Koş!"
Yabancı adam tekrar Elif'e döndü ama Kenan o anda harekete
geçti. Elindeki sopayı savurarak adama doğru atıldı. Adam saldırıyı beklemiyor
gibiydi, son anda yana çekildi ama sopa omzunu sıyırdı. Adam acıyla inledi ve
paltosunun altından parlak, siyah bir tabanca çıkardı!
"Kenan!" diye çığlık attı Elif.
Her şey bir anda kaosa döndü. Kenan tekrar saldırmak için
hamle yaparken, yabancı adam silahını ona doğrulttu. Elif için karar anıydı.
Kenan ona kaçması için bir fırsat yaratmıştı. Arkasına bakmadan koşmalıydı.
Kenan tekrar bağırdı: "Koş Elif! Defterleri yok et!
Kimseye verme!"
Bu son sözler Elif'in zihninde yankılandı. Bir an tereddüt
etti, sonra tüm gücüyle arkasını dönüp avludan sokağa fırladı. Arkasından boğuk
bir ses, belki bir silah sesi, belki de bir boğuşma sesi duydu ama dönüp
bakmadı. Basmane'nin dar, kalabalık sokaklarına daldı, insanlara çarparak,
nereye gittiğini bilmeden koşuyordu. Gözyaşları yanaklarından süzülüyordu; hem
korkudan hem de Kenan için duyduğu endişeden. Adam ona yardım etmişti, kendi
hayatını tehlikeye atmıştı.
Elif koştu, koştu, koştu... Arkasına bakmadan, ciğerleri
patlayana kadar koştu. Tehlike hala peşindeydi, biliyordu. Ama Kenan'ın son
sözleri ona yeni bir görev vermişti: Defterleri yok etmek. Ama nasıl? Ve
nerede? Ve en önemlisi, bunu yapacak gücü kendinde bulabilecek miydi?
Bilinmezliğe doğru koşarken, bu sorular cevapsızdı.
''En çok okunan romanlar,yeni çıkan kitaplar 2025,pdf kitap siteleri,kitap tavsiyeleri,2025 roman önerileri,kitap blogları,kitap önerileri,kitap özetleri,roman incelemeleri,yazar biyografileri,kitap yorumları,pdf kitap indir,epub kitap indir,kitap serileri,yerli romanlar,yabancı romanlar,aşk romanları,tarihi romanlar,polisiye romanlar,bilim kurgu romanlar,dram romanları,fantastik kitaplar,e-kitap romanlar,ücretsiz roman oku''
📖 Hikayeye Devam Et
Gölgelerin Fısıltısı 42 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder