✦✦✦ Dijital Yazıların ve Romanların Yeni Sayfası www.ebooksun.blogspot.com 'un Katkılarıyla Hazırlanmıştır ✦✦✦ Aşk Romanları, Tarihi Romanlar, Kitap Önerileri, PDF Kitaplar, 2025 Kitapları, Roman İncelemeleri, Ücretsiz Kitaplar, En Çok OkunanlarEn Çok Okunan Romanlar, Yeni Çıkan Kitaplar 2025, PDF Kitap Siteleri, Kitap Tavsiyeleri, 2025 Roman Önerileri, Kitap Blogları, Kitap Özetleri, Yazar Biyografileri, Kitap Yorumları, PDF Kitap İndir, ePub Kitap İndir, Kitap Serileri, Yerli Romanlar, Yabancı Romanlar, Polisiye Romanlar, Bilim Kurgu Romanlar, Dram Romanları, Fantastik Kitaplar, E-Kitap Romanlar, Ücretsiz Roman Oku

Translate

📚 Zeki Güneş Romanları – Destansı Anlatılar, Derin Karakterler, Unutulmaz Hikâyeler Türk edebiyatına gönül vermiş bir yazar olarak dijital ortamda yazdığım romanlar; tarih, aşk, ihanet, kahramanlık ve insanın iç yolculuğu gibi evrensel temaları işler. Her satırda okuru geçmişe götüren bir iz, her paragrafta geleceğe seslenen bir umut gizlidir.

Romanlarımda işlediğim temel konular:

🏹 Tarihi Türk Destanları

💔 Aşk, Sadakat ve İhanet

⚔️ Savaş ve Barış Arasında Kalmak

🧠 İçsel Yolculuk ve Bilgelik

🌌 Mistik Anlatılar ve Evrensel Kodlar

📜 Töre, Kut, Yemin ve Göçebe Kültürü
Kutlu Yeminler, Sadakat ve İhanet, Gölgelerin Fısıltısı, Güneşin Sırlı Çağrısı, Formülün Ardındaki Evren gibi özgün romanlarımda; okuyucuyu sadece bir olay örgüsüne değil, derin düşünsel ve duygusal katmanlara da davet ediyorum.
Her bölüm, özenle işlenmiş bir yapboz parçası gibi kurgulanmıştır. Sade ama etkileyici bir dil kullanarak herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği anlatılar sunmayı hedefliyorum.

📖 Dijital Ortamda Yazdığım romanlar hakkında daha fazla bilgi edinmek ve tüm bölümlere ulaşmak için blog menüsünü kullanabilirsiniz.

✍️ Yazar: Zeki Güneş – Kelimelerle Kurulan Dünyaların Yolcusu Ben Zeki Güneş. Dijital ortamda yalnızca hikâyeler değil, zamanın ruhunu da yakalamaya çalışan bir yolcuyum. Yazarlık benim için bir meslek değil; bir mücadele, bir dua, bir kutlu yürüyüştür.

📍 Türkiye’nin köklü kültüründen beslenen bir yazar olarak, eserlerimde hem tarihi temalara hem de çağdaş insanın ruhsal bunalımlarına yer veriyorum. Her romanım, insana dair temel sorulara cevap arayan bir keşif yolculuğudur.

🎯 Yazar Olarak Hedefim: Türk edebiyatında özgün ve kalıcı eserler bırakmakOkuyucunun sadece gözünü değil, kalbini de doyurmakTarihi, matematiği, bilimi ve aşkı bir potada eriterek anlamlı hikâyeler kurmak

📚 Öne Çıkan Romanlarım: Kutlu Yeminler – Son Çağrılar: Oğuz ruhunu yeniden dirilten destansı anlatı Sadakat ve İhanet: Aşk ile ihaneti aynı çizgide buluşturan dramatik roman Güneşin Sırlı Çağrısı: Antik Mısır’dan yıldızlar arası yolculuğa uzanan bir keşif Formülün Ardındaki Evren: Matematiğin insan ruhuna açılan kapısı Gölgelerin Fısıltısı: Sessiz kalmışların ve unutulmuşların iç sesi

🖋️ Yazmak benim için; geçmişe saygı, bugüne tanıklık, geleceğe mirastır. Her kelimede inanç, her cümlede emek vardır. Bu yolda bana eşlik ettiğiniz için minnettarım.Romanları Reklamsız PDF olarak Satın Almak İsteyen Arkadaşlar guneszeki53@gmail.com adresinden bana ulaşabilirler

 



 





150 Bölümlük 312 Sayfalık Ormanın Sırlarına Yolculuk PDF Olarak 220 tl 16 Bölümlük 127 Sayfalık Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 200 tl 19 Bölüm 112 Sayfalık Aşk ve Tehlike 200 tl 42 Bölüm 158 Sayfalık Aşkın Son Perdesi 210 tl ***guneszeki53@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz***

31 Ağustos 2025 Pazar

Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 36: Derinliklerin Yankısı

 


 


Ormanın koyu sessizliği, gecenin karanlığında bile yankılanan bir kalbin ritmi gibiydi. Ay, gökyüzünde titrek bir gümüş madalyon gibi asılı dururken, ağaçların arasında ilerleyen dört yolcunun adımları toprağa hafifçe dokunuyordu. Rüzgârın taşıdığı nemli yosun kokusu ve çürümüş yaprakların kokusu, Güneş’in yüzüne karışık bir huzur ve tedirginlik getirmişti. Buraya daha önce gelen kimse olmamış gibiydi; doğa, kendi yalnızlığında hüküm sürüyordu.

Ayaz, elleriyle devasa bir ağacın kabuğuna dokundu. “Bu ağaç... en az birkaç yüzyıllık,” dedi alçak bir sesle. “Burası sıradan bir orman değil. Yaşam burada yalnızca fiziksel değil... bir bilinç var gibi.”

Güneş, öne eğilerek toprağın üzerindeki izleri inceledi. Çıplak gözle görülemeyecek kadar ince çizgiler, adeta yere işlenmiş semboller gibiydi. “Bunlar… eski semboller,” dedi. “Kadim Halk’ın kullandığı işaretlere benziyor. Ama neden burada, neden bu kadar açıkta?”

Aynı anda Maya, arkasında onları sessizce takip eden kuşun, gözlerinden süzülen mavi ışığa dikkat kesildi. “Yankılar başlıyor,” dedi fısıltıyla. “Ormanın kalbi uyanıyor.” Bu sözler, hem bir uyarı hem de bir kabullenişti. Artık geri dönüş yoktu.

İlerledikçe, ağaçlar daha da sıklaştı. Güneş’in göremediği ama hissettiği bir güç, onları içine çekiyor gibiydi. Her adımda geçmişin yankıları kulaklarına çarpıyor, sanki toprağın altında gömülü sırlar dile gelmek üzereydi. Bu ormanda zaman düz bir çizgi değil, bir daireydi. Geçmiş, şimdi ve gelecek aynı noktada buluşuyordu.

Bir açıklığa vardıklarında, ortasında taş bir platform bulunan küçük bir alanla karşılaştılar. Platformun üzerindeki oyma şekiller, Güneş’in gördüğü rüyadaki sembollerle birebir örtüşüyordu. Yüzü donakaldı. “Burası… rüyamda gördüğüm yer. Aynısı.”

Ayaz hemen yanına geldi. “Bu tesadüf olamaz. Belki de seni bu orman seçti.”

Güneş dikkatlice platforma adım attı. Ayak bastığı an, taşların içinden ince bir ışık sızmaya başladı. Zemin titredi. Işık, bir damar gibi taşların arasından yayılıyor, çevredeki ağaçların köklerine kadar ulaşıyordu. Her şey canlı gibiydi. Her şey… farkındaydı.

Birden Maya dizlerinin üstüne çöktü ve başını eğdi. “Orman kabul etti,” dedi. “Yolculuk artık sadece fiziksel değil. Bilincimizin sınırlarında yürüyeceğiz. Hazır olun.”

Yerden yükselen ışıklar, gökyüzüne doğru uzanırken bir geçit açıldı. Dairesel şekilli bu geçit, gökyüzünün kalbine açılan bir pencere gibiydi. İçinden gelen fısıltılar, bir dil değildi ama anlamla doluydu. Güneş’in zihnine binlerce görüntü doluştu. Kadim şehirler, tanrılarla konuşan insanlar, ruhlarla dans eden şifacılar… Hepsi bir anda belirdi.

Güneş, dengesini kaybedip Ayaz’a yaslandı. “Bu kadar bilgi… bu kadar gerçek… nasıl kaldıracağız?”

Ayaz onun omzuna dokundu. “Birlikte. Sadece birlikte dayanabiliriz bu gerçeğe.”

Maya, geçide bakarak konuştu: “Geçit açıldı ama herkes geçemez. Sadece içsel dengesini bulan, egosunu değil özünü taşıyan geçebilir. Gerisi… ormanın sonsuzluğunda kaybolur.”

Arda sessizce gözlerini kapattı. Onun için bu, bir yolculuk değil bir kefaretti. Geçmişin gölgeleri onu hâlâ izliyordu. Ama içinden bir ses, doğru yolda olduğunu söylüyordu.

Birer birer platformun merkezine geçtiler. Ayaklarının altındaki taş, hafifçe çöktü ve dört tarafındaki semboller dönmeye başladı. Güneş’in alnında ince bir ter damlası süzüldü. Ruhunun derinliklerinde bir şey açıldı. Daha önce hiç dokunmadığı bir benliği, gözlerinin önünde beliriyordu.

Bir ses duyuldu: Ne kadın ne erkekti; ne yaşlı ne gençti. “Hazırsanız, bilincin ötesine geçin. Gerçeğin sınırlarını aralayın. Orman sizi izliyor.”

Ve ışık, her şeyi yuttu.

📖 Hikayeye Devam Et

Ormanın Sırlarına Yolculuk 37: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 37 – Köklerin Ardındaki Gerçek

Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 35 – Kadim Yankılar

 


 

Gecenin karanlığı ormanı bir örtü gibi sarmış, yıldızlar sanki gökyüzüne çivilenmiş gibi hareketsizdi. Arya, Eren, Lora ve Beru, artık alışık oldukları sessizlikle ilerliyorlardı. Ancak bu sessizlik, huzur değil; yaklaşan bir sırrın nefesiydi. Ay ışığı dalların arasından sızarken, toprağın kokusu ve yaprakların hışırtısı, onlara eşlik eden tek melodiydi.

Arya’nın zihni karmaşayla doluydu. Gördüğü rüyalar, sesler ve yüzler bir araya gelmeye başlamıştı. Ama hâlâ o eksik parça, tüm bu hikâyeyi birleştirecek olan bağ çözülememişti. Elindeki kehribar taşı ise sürekli sıcaklık yaymaya devam ediyordu.

Eren, Arya’nın yüzüne baktığında onun gözlerinde bir ateşin kıvılcımlarını görüyordu. Arya değişmişti. Artık sadece geçmişin izlerini süren bir kız değil, ormanın geleceğini değiştirecek kişi olmuştu. Lora ise sessizdi, ama yüzündeki huzurlu ifade, nihayet kendi iç yolculuğunu tamamladığını gösteriyordu.

Beru, ilerledikleri patikanın sonunda yükselen taş yapıyı işaret etti. “İşte,” dedi, sesi neredeyse bir fısıltıydı, “Yankılar Tapınağı...”

Tapınak, ormanın en derin, en ulaşılamaz noktasında gizlenmişti. Taş duvarları yosun tutmuş, tavanında asılı kalmış kökler, zamanın akışına meydan okurcasına uzanıyordu. Kapısı, devasa bir ağacın gövdesiyle bütünleşmiş gibiydi. İçeri adım attıklarında, yankılar başladı. Önce fısıltılar, sonra melodiler, ardından geçmişten gelen sesler yankılandı.

Her biri kendi geçmişiyle yüzleşti orada. Arya, annesinin son sözlerini duydu. “Orman sadece ağaç değil, zamanın kendisidir,” diyordu annesinin yankısı. Eren, çocukken kaybettiği kardeşinin kahkahasını duydu ve gözlerinden yaşlar süzüldü. Lora, yıllarca bastırdığı korkularını birer birer gördü duvarlara yansıyan ışıklar sayesinde. Beru, ilk kez sessizdi; çünkü onun içindeki savaş durmuş, yerini kabullenişe bırakmıştı.

Tam ortada, dairesel bir taş zemin vardı. Üzerinde kadim bir işaret parlıyordu – sonsuzluk döngüsü. Arya, kehribar taşı bu merkeze yerleştirdiğinde, tüm tapınak titreşmeye başladı. Işık dalgaları duvarlara yayıldı, yüzeylerde geçmişin sahneleri canlandı. Bu ormanın ilk doğuşu, koruyucuların seçilişi, ihanete uğrayışı ve sonunda seçilmiş kişinin gelişi...

Arya, gözlerini kapadı. Bu sadece onun hikâyesi değildi. Bu, her varlığın birbirine dokunduğu, geçmişle geleceğin birleştiği bir döngüydü. Tapınak, yalnızca bilgi değil; farkındalık sunuyordu.

Yankılar dinince, orman artık sessiz değil, huzurluydu. Dallar arasında dolaşan rüzgâr melodiler taşıyor, kuş sesleri eşlik ediyordu bu yeni uyanışa.

Beru hafifçe eğilerek Arya’nın önünde diz çöktü. “Sen, ormanın yankısı oldun,” dedi. “Sesinle geçmişi uyandırdın, geleceğe yol açtın.”

Arya, ona uzandı ve ayağa kaldırdı. “Yankı olmak değil,” dedi sakin bir tonda. “Ben artık bu ormanın sesi olmak istiyorum.”

Ve o anda kehribar taşı parlayarak havada asılı kaldı, sonra binlerce küçük ışık parçasına ayrılıp ormanın dört bir yanına dağıldı. Tapınak, üzerindeki görevini tamamlamış gibi çatlamaya başladı ama yıkılmıyordu – sadece eski formundan sıyrılıyordu.

Eren, Arya’ya yaklaştı ve omzuna dokundu. “Artık buraya aitiz,” dedi. “Ve burası da bize ait.”

Arya, başını yukarı kaldırdı. Gökyüzü daha önce hiç olmadığı kadar parlaktı. Yıldızlar, ormanın derinliklerine gülümseyerek bakıyor gibiydi. Orman uyanmıştı. Ve artık sır olmaktan çıkmış, bir yaşam biçimine dönüşmüştü.

📖 Hikayeye Devam Et

Ormanın Sırlarına Yolculuk 36: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. 

 Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 36: Derinliklerin Yankısı

Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 34 – Köklerin Altındaki Fısıltı

 


 


Sabahın serinliği, ormanın yapraklarında bir melodi gibi dolaşırken, grup sessizce ilerliyordu. Zeynep, Murat, Ada ve Serhat’ın ayak sesleri, nemli toprağın üzerinde belli belirsiz yankılanıyordu. Geceyi geçirdikleri mağaranın ardından ormanın daha önce hiç adım atmadıkları, yoğun ve neredeyse hiç güneş almayan bir bölgesine ulaşmışlardı. Buradaki ağaçlar daha uzun, gövdeleri daha kalındı; yaprakları karanlığı örtercesine birbirine geçmişti. Sanki orman bu bölgeyi diğerlerinden kıskanmış ve korumaya almıştı.

Zeynep’in gözleri sürekli çevredeydi. Gittikçe daha fazla simge, daha fazla eski çizim ve kabartmayla karşılaşıyorlardı. Bir ağacın köküne oyulmuş spiral şekiller, kayanın üzerinde karşılıklı duran iki hayvan figürü… Bütün bunlar, kadim bir kültürün burada iz bıraktığını fısıldıyordu adeta. Ama henüz hiçbir şey net değildi. Bir sır vardı ve bu sır her adımda daha da karmaşık hâle geliyordu.

Murat, yürürken birdenbire durdu. Bir ağacın gövdesine oyulmuş, neredeyse fark edilmeyen bir üçgen şekli dikkatini çekmişti. Üçgenin içinde bir göz figürü vardı ve gözün içinde çok küçük harflerle yazılmış bir sembol dizisi... Zeynep yanına yaklaşıp dikkatle inceledi.

“Bu... eski Göktürk alfabesine benziyor,” dedi fısıltıyla. “Ama bazı karakterler farklı. Belki daha eski bir versiyon. Belki de bu ormana özgü…”

Ada, dikkatle çevreyi inceledi. “Yani bu semboller bizi bir yere mi götürüyor?”

Serhat başını salladı. “Ya da bir yerden uyarıyor...”

O anda yerin altından gelen derin bir uğultu herkesi susturdu. Uğultu, toprağın altındaki binlerce kökün aynı anda fısıldaması gibiydi. Zeynep diz çöktü, elini toprağa bastırdı. “Bu bir sarsıntı değil,” dedi. “Bu bir titreşim. Orman bizim burada olduğumuzu biliyor.”

Grup daha dikkatli ilerlemeye başladı. Yokuş aşağı inen dar bir patika, onları büyük ve yaşlı bir ağacın önüne götürdü. Ağaç o kadar büyüktü ki gövdesi en az dört kişinin kollarıyla ancak sarılabilirdi. Fakat asıl dikkat çekici olan şey, ağacın köklerinin ortasında, adeta bir geçit gibi açılmış olan yuvarlak kapıydı. Toprak ve köklerin birleşiminden oluşan bu doğal kapı, içeriye doğru inen taş basamaklara açılıyordu.

“Bu... bir giriş,” dedi Murat hayretle. “Ağacın içi boş değilmiş. Altında bir yapı var.”

Zeynep çevresine bakındı. “Burası… kadim bilgiye açılan kapı olabilir. Belki de halkın yüzyıllarca koruduğu sır burada saklı.”

Serhat cebinden feneri çıkarıp kapının içine doğru tuttu. Basamaklar yosun tutmuştu ama sağlam görünüyordu. Ada hafifçe başını eğdi. “İniyor muyuz?”

Zeynep gözlerini kısıp ormanın derin sessizliğini dinledi. Ardından başını salladı. “Evet. Geri dönüş yok artık. Bu sır sadece ormana değil, insanlığa da ait olabilir.”

Grup tek tek aşağı inmeye başladı. Her adımda serinlik artıyor, toprak kokusu yoğunlaşıyordu. Basamaklar daralıyor, taş duvarlar belirginleşiyordu. Aşağı indiklerinde kendilerini geniş bir taş odada buldular. Duvarlarda meşale yerleri vardı ve birkaçı hâlâ yanıyordu. Bu durum, burada hâlâ yaşayan veya yakın zamanda buraya gelen birilerinin olduğunu gösteriyordu.

Tam ortada, dairesel bir taş masa ve etrafında taş oturaklar vardı. Masanın üzerinde bir harita… Ya da bir düzenek. Üzerinde ışık yayan taşlar vardı. Zeynep dikkatle incelediğinde bu taşların ormanın belli bölgelerini gösterdiğini fark etti.

“Bu... enerji hatları gibi,” dedi. “Bunlar, ormanın altında birbirine bağlı noktalara işaret ediyor. Ve bu merkez...” Eliyle ortadaki büyük ışıklı taşı işaret etti, “...bizim şu an bulunduğumuz yer. Burası ormanın kalbi.”

O anda, odanın diğer ucundaki taş kapı yavaşça açıldı. İçeriden uzun giysili, yaşlı bir kadın çıktı. Yüzü kırış kırıştı ama gözleri ışıl ışıldı. “Yabancılar... sonunda geldiniz,” dedi hafifçe eğilerek. “Ormanın sizi beklediğini biliyorduk. Sırlar, zamanı geldiğinde ortaya çıkar.”

Grup şaşkınlıkla birbirine baktı. Zeynep, hafifçe öne çıkarak konuştu: “Biz sadece anlamaya geldik. Bu orman ne saklıyor, insanlıktan neyi koruyor?”

Kadın başını salladı. “Sadece orman değil, siz de bir şeyler saklıyorsunuz. Orman sizi değiştirdi. Şimdi değişimin karşılığını göreceksiniz.”

Zemin titredi. Masanın ortasındaki taş hızla dönmeye başladı. Duvarlardaki simgeler birer birer parladı. O an, odanın içindeki hava değişti. Zaman, mekân ve gerçeklik algısı sanki bükülmeye başlamıştı.

Bölüm, bu gizemli dönüşüm anında sona ererken, okurun zihninde tek bir soru yankılanıyordu: “Orman sadece geçmişi mi saklıyor, yoksa geleceği mi fısıldıyor?”

📖 Hikayeye Devam Et

Ormanın Sırlarına Yolculuk 35: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 35 – Kadim Yankılar

Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 33 – Gölge Kapısından Geçiş

 

 

Gece, ormanın derinliklerine sessizliğin ağır bir tül gibi indiği saatlerde başladı. Yıldızlar, gökyüzünde belli belirsiz parıldıyor; ay, sisli bir örtünün ardında soluk bir hayalet gibi dolaşıyordu. Derin vadinin kıyısına kurulmuş olan eski taş platform, sanki zamanın dışında bir yerde asılı kalmış gibiydi. Luan, Nevia ve Yavanna, Gölge Kapısı'nın tam karşısında duruyorlardı. Bu an, kehanetin son halkasını başlatacak olan kapının açılışıydı.

Nevia'nın gözleri parlıyordu. Elindeki eski rünlerle işlenmiş taş kolyeyi göğsüne bastırdı. "Burası... burası bir zamanlar bilgeliklerin geçtiği yerdi," diye fısıldadı. "Atalarım bu kapıdan geçerek kadim bilgiyi taşımışlar."

Luan, bir adım öne çıktı. Yüzü kararlılıkla doluydu. "Bu yol bizi dönüştürecek. Ne olursa olsun adım atmalıyız."

Yavanna sessizdi. Ama onun sessizliği fırtına öncesi bir huzur gibiydi. Elini yere uzattı, toprağı avuçladı ve doğanın enerjisini içine çekti. Ardından başını kaldırdı, dudaklarından dökülen sözler neredeyse bir dua gibiydi: "Toprak ana, bizi duy. Gölgeyi değil, ışığı geçmemize izin ver."

Kapı, içten içe titreşti. Taş duvarlardaki rünler birer birer parlamaya başladı. Işık, taşların çatlaklarından sızarak gökyüzüne doğru yükseldi. Ardından sessiz bir patlama gibi içten bir yankı yükseldi. Kapı aralanıyordu.

Geçit, karanlık ve sisliydi. Ancak içinden gelen melodi, yabancı ama aynı zamanda tanıdık bir ezgiyi taşıyordu. Bu, ormanın kalbinden gelen bir çağrıydı. Luan ilk adımı attı. Ardından Nevia ve Yavanna da tereddütsüz onu izledi.

Geçidin içi, zamanın büküldüğü, anıların canlandığı, gerçeğin ve düşlerin iç içe geçtiği bir koridordu. İlk adımla birlikte Luan, çocukluğunda kaybettiği kardeşinin siluetini gördü. Birkaç adım sonra Nevia, annesinin kucaklayıcı sesini duydu; “Korkma, kaderin yolda seni bekliyor.”

Yavanna, en derin korkusuyla yüzleşti. Ormanın bir zamanlar yaktığı ağaçlarının arasında, kendi elleriyle yok ettiği yaşamların yankısı yankılandı kulaklarında. Ama ilerledi. Çünkü geçmişin ağırlığı, geleceğin umudunu taşımak içindi.

Gölge Kapısı'nın içinden geçtiklerinde, artık geride bıraktıkları bedenler değil, sadece bilinçleriydi. Onlar artık ormanın değil, evrenin sırlarına açılan bir yolun yolcularıydı. Her biri birer anahtar olmuştu, yaşamın farklı katmanlarına geçit açan.

Geçit sona erdiğinde kendilerini sisli bir yaylanın ortasında buldular. Gökyüzü griydi, ancak gökyüzünde hiç bilmedikleri yıldız takımları vardı. Uzakta bir ışık halesi titreşiyordu. Bu, Kehanet Tepesi'ydi. Ormanın kalbinde bile varlığı sadece söylencelerde geçen, kadim bilgelik kaynağı.

Nevia, yüzünü göğe kaldırdı. "Burada… her şey yeniden yazılacak."

Luan’ın sesi netti: “Geçmişin laneti ya da geleceğin ümidi. Kararı biz vereceğiz.”

Ve o anda, gökyüzünden parlak bir taş süzülerek düştü. Yerin derinliklerinden gelen yankıyla birleştiğinde, Kehanet Tepesi onlara seslendi: “Sırları çözmeye hazırsanız, ben de size yol göstereceğim…”

📖 Hikayeye Devam Et

Ormanın Sırlarına Yolculuk 34: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 34 – Köklerin Altındaki Fısıltı

28 Ağustos 2025 Perşembe

Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 32 – Kadim Kitabın Peşinde

 

 

Rüzgâr, ormanın yüksek dallarında uğuldayarak ilerlerken, Lora’nın gözleri uzaklara, tepelerle çevrili eski bir vadiye kilitlenmişti. Vadinin ortasında, yosun tutmuş taşlarla çevrili, yer yer çatlamış dev bir kapının ardında bir şeyin gizlendiğini hissediyordu. Kalbi, sanki o kapının ardındaki sırra ayarlanmış eski bir saate benziyordu – her tik takta biraz daha yaklaşan bir kaderin çan sesi gibi…

Yorgun ama kararlı adımlarla ilerleyen grup, Arkas’ın önderliğinde vadinin içine girdiğinde, doğa neredeyse bambaşka bir dile bürünmüştü. Kuş sesleri susmuş, yapraklar fısıltılarla dolmuştu. Toprağın derinliklerinden gelen garip bir uğultu, her adımda biraz daha yükseliyor; sanki eski zamanlardan kalma bir anı yeniden uyanıyordu.

“Burada bir şey var,” dedi Elros, ellerini taşlara koyarak. “Toprağın altı dolu. Sadece geçmişin değil, hâlâ yaşayan bir şeyin yankısı gibi…”

Kapının çevresindeki taşlarda eski semboller vardı. Lora dikkatlice yaklaştı, parmaklarını yavaşça sembollerin üzerinden geçirdi. Bunlar, Kadim Denge Kitabı’nda gördüğü işaretlerle neredeyse birebirdi. Kalbi sıkıştı. Bu, aradıkları yer olabilirdi. Yıllardır efsane sayılan, zamanın unuttuğu bir kütüphane: Bilgelik Karanlıkta Saklıysa, Onu Işıkla Aramalısın – diye fısıldadı zihninde bir ses.

Karanlık kapı, birdenbire titredi. Arkas bir an kılıcına davrandı ama Lora eliyle durdurdu. “Bu kapı savaşla değil, bilgiyle açılacak.”

Nerin adım attı. “Efsanelerde, bu tür kapılar bir soruya cevap verilmeden açılmazdı. Kitapta vardı bu. Denemeliyiz.”

Ve sonra taşların arasında, yosunların altında kalmış ince bir yazı ortaya çıktı:
“Beni bilmeden geçersen, gölgede kalırsın. Kimim ben?”

Lora bir an durdu. Soru, basit görünüyordu ama anlamı derindi. Gölgede kalmak… Bilmeden geçmek… Bu, bilgelik ile cehaletin arasındaki çizgiyi soruyordu. Elros hafifçe fısıldadı: “Gerçek mi? Bilgi mi? Işık mı?”

“Benim adım,” dedi Lora, gözlerini kapatarak, “Hakikat.”

Taşlar aniden sarsıldı. Kapı, içten gelen bir ışık huzmesiyle birlikte yavaşça aralandı. Ardında, tozlu bir hava, eski kitaplarla dolu raflar ve merkezde yükselen bir anıt vardı. Anıtın tepesinde, kristal bir küre ışıldıyordu. Lora, gözlerini kısarak yaklaştı. Bu… Kadim Denge Kitabı’ydı.

Ona doğru yürürken, adımlarını saydı. Her adımda geçmişin yankısı, kadim bilginin fısıltıları duyuluyordu. Kitaba dokunduğunda, dünya bir anlığına sessizliğe gömüldü. Ve sonra bir ses duyuldu:

“Sadece anlayanlar okuyabilir. Sadece okuyanlar taşıyabilir. Hazır mısın, Lora?”

Lora başını öne eğdi. “Hazırım.”

Kitap açıldı. Sayfalar kendi kendine dönmeye başladı. Ve her sayfada, sadece harfler değil; duygular, kokular, görüntüler ve yankılar vardı. Lora’nın zihni, geçmiş ve gelecek arasında gidip gelirken, bir hakikatin daha farkına vardı: Bu yolculuk sadece dışsal bir keşif değil, içsel bir uyanıştı.

Ormanın derinliklerinden gelen uğultular yerini dingin bir sessizliğe bırakırken, grup kitapla birlikte dışarı çıktı. Artık sadece bir yolculuğun değil, bir devrin taşıyıcılarıydılar.

Ama gökyüzünde, uzaklarda bir karartı belirmişti. Gölge Efendisi onların peşindeydi. Kitap artık onların ellerindeydi… ve bu, karanlığın huzurunu bozmuştu.

📖 Hikayeye Devam Et

Ormanın Sırlarına Yolculuk 33: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 33 – Gölge Kapısından Geçiş

Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 31: Gölge Çemberinin İçinde

 

 

Sisli ormanın kalbinde, zaman artık doğrusal bir çizgi olmaktan çıkmış, çemberler halinde genişleyen bir döngüye dönüşmüştü. Ela ve Aras, Gölge Geçidi’nden geçtiklerinden beri farkındalığın sınırlarını zorlayan bir gerçeklikle yüzleşiyorlardı. Ağaçlar sadece ağaç değildi, rüzgar sadece esinti değildi; her şeyin ardında bir bilinç, her sesin içinde bir anı yatıyordu.

Yerdeki yosunların üzerinde ilerlerken, Ela’nın parmakları bir çöküntüye dokundu. Parmaklarının altından bir taş parçası çıktı. Taşın üstü, ince çizgilerle işlenmiş bir sembolle bezeliydi: iç içe geçmiş daireler, merkezde ise parlayan bir göz. Aras, taşın üzerindeki simgeyi gördüğünde duraksadı. “Bu... Zamanın Gözü,” dedi fısıltıyla. “Burası Gölge Çemberi.”

Efsanelerde, Gölge Çemberi, geçmişin ve geleceğin birleştiği yerdi. Sadece zamanı aşanların ulaşabileceği, kadim bilgelerin bilgeliğini taşıyan bir nokta. Ela, taşı elinde tutarken zihninde bir titreşim hissetti. Sanki taş, onun iç sesine cevap veriyor, hafızasının en derin köşelerine ulaşmaya çalışıyordu.

Bir anda ormanın içi aydınlandı. Ne güneş, ne ay... ama altın rengi bir parıltı yayıldı dört bir yana. Ağaçların gövdeleri ışıkla titreşti, yapraklar fısıltı halinde konuşmaya başladı. Ela, bu kez kelimeleri duyabiliyordu: “Zaman bir aynadır, içinden geçene sırrını verir.”

Aras, Ela’ya yaklaştı ve elini onun omzuna koydu. “Hazır mısın?” dedi. Ela, başını salladı. İkisi birlikte, taşın üzerindeki sembole odaklandılar. Göz, bir anda harekete geçti; iç içe daireler dönmeye başladı, sanki evrenin kalbi burada atıyordu.

O anda toprak altından yükselen gölgeler, etraflarında dairesel bir çember oluşturdu. Gölgelerin içinde tanıdık silüetler belirdi: geçmişten gelen yüzler, kaybolmuş hatıralar, yarım kalmış konuşmalar. Ela, küçük bir çocukken kaybettiği anneannesini gördü. Kadın gülümsüyordu. Aras, hiç tanımadığı ama kalbinde eksikliğini hissettiği bir adamla göz göze geldi. Babasıydı bu.

Gölgeler konuştu: “Sırra ulaşmak için sır olmalısınız. Kaybettiklerinizi bırakın ki bulacaklarınıza yer açılsın.”

Ela’nın gözleri doldu. O an, geçmişe duyduğu bağlılığın onu nasıl sarıp sarmaladığını fark etti. Anneannesinin hayalini selamladı. “Artık seni kalbimde taşıyorum, ama gölgede değil, ışıkta.”

Çemberin içindeki gölgeler birer birer sönmeye, yerlerini yıldız tozuna bırakmaya başladı. Işık yükseldi, Gölge Çemberi’nin kalbindeki taş levha çatladı ve içinden spiral şeklinde kıvrılan bir merdiven çıktı.

Aras hayretle baktı. “Aşağıya mı iniyoruz, yoksa yukarıya mı çıkıyoruz?” diye sordu.

Ela cevap verdi: “Bu artık bir yön değil, bir seçim meselesi.”

Merdiven boyunca indikçe, havadaki enerji değişti. Zaman yavaşladı, sesler uzaktan gelen yankılar gibi kulağa çarpmaya başladı. Aşağıda, kadim bir platform vardı. Merkeze gömülmüş bir kristal parlıyordu. Kristalin üzerinde, dönen semboller... Her biri bir duyguyu, bir düşünceyi temsil ediyordu.

Aras eğilip kristale dokunduğunda, platformun kenarındaki yazılar parladı. Bu, Ormanın Bilgeliği’ydi. Kadim dilde yazılmıştı ama Ela her kelimeyi içinden okuyabiliyordu. “Doğa bir beden, zaman onun kalbi, düşünce ise onun kanıdır. Kendi içindeki ormanı bulmayan, dıştaki yolu göremez.”

O an Ela ve Aras, bu yolculuğun asıl amacının sadece kayıp haritayı bulmak, ya da efsaneye ulaşmak olmadığını anladılar. Onlar aslında kendi benliklerini keşfetmeye, evrenin içindeki yankılarını duymaya gelmişlerdi.

Tam bu sırada, platformun kenarından parlayan bir kapı açıldı. Kapının ardında, onları bekleyen yeni bir bölge vardı. Orman burada sona eriyor gibi görünse de, yeni bir dünya başlıyordu.

Ela Aras’a döndü ve fısıldadı: “Hazır mısın?”

Aras gülümsedi: “Bundan sonra ne olursa olsun, bu yolculuk bizim gerçekliğimiz oldu.”

Ve birlikte, bilinmeyene doğru adım attılar.

📖 Hikayeye Devam Et

Ormanın Sırlarına Yolculuk 32: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 32 – Kadim Kitabın Peşinde

Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 30 – Gölge Kitabının Uyanışı

 

 

Güneşin sabah ışıkları, ormanın üzerini yumuşak bir sis perdesiyle sararken, Maya, Arman ve Alya, antik taş kapının ardında ortaya çıkan o gizemli odada hareketsiz duruyordu. Kitap, yıldız tozu gibi parlayan harflerle kendi kendine sayfalarını çeviriyor; her sayfa yeni bir sembol, yeni bir sırla titreşiyordu. Oda, duvarlarındaki eski yazıtlarla geçmişin yankılarını fısıldıyor gibiydi. Bu sesler, yalnızca kalbinin sesiyle dinleyebilenlere hitap ediyordu.

Alya, kitapla göz göze geldiğinde, sanki kendi geçmişinden bir parça orada canlanmış gibiydi. Bir zamanlar ona anlatılan masalların arasında adı geçen “Yedi Mühürlü Büyü Kitabı”ydı bu. Gözleri doldu. Çünkü kitapta gördüğü sembollerden biri, büyükannesinin kolyesinde yıllardır taşıdığı işaretti. Bu artık bir tesadüf değil, bir yazgının parçasıydı.

Arman ise kitapla karşılaştığı anda içini bir huzursuzluk kapladı. Sayfalardan yükselen enerji, zihnindeki tüm düşünceleri bastırıyor, sanki onu kendi içine çekiyordu. Göğsünde taşıdığı mühür yavaşça ısındı. Ne zaman tehlike yaklaşsa bu oluyordu. Ama bu kez korkudan öte, bir çağrı vardı bu ısınmada. Gölge Kitabı, onu tanıyor ve onu çağırıyordu.

Maya, kitapla ilgili sezgisel bir bağ kurmuş gibiydi. Ellerini kitabın üzerine uzattığında, sayfalar durmuş, odada bir sessizlik hâkim olmuştu. Kitap onu bekliyordu. Ve o anda Maya, geçmişte ormanı koruyan eski bir ruhun reenkarnasyonu olduğunu hissetti. Belki de seçilmiş olan oydu. Belki de tüm bu yolculuk, onu uyandırmak içindi.

Derin bir nefes alarak kitabın sayfasına dokundu. Sayfa birdenbire ışıkla parladı. Taş odanın duvarları titredi, çatlaklardan yeşil sarmaşıklar fışkırdı. Kitap, ormanın enerjisini geri çağırıyordu. Dışarıda, kurumuş yapraklar canlandı, ağaçların kökleri yeniden yaşamla titreşti. Orman uyanıyordu. Kitap, uyuyan doğayı canlandırmak için çağırılmıştı. Ama aynı zamanda, geçmişin karanlığını da serbest bırakacaktı.

Tam o anda Alya bir çığlık attı. Duvarın içinden karanlık bir şekil çıkmış, kitabın sayfasına doğru süzülmüştü. Gölge, uzun zamandır mühürlü kaldığı sayfanın içine girmek üzereydi. Maya elini geri çekmek istedi ama çok geçti. Sayfa, Maya’nın avucuna mühür gibi yapıştı. Ve sonra… herkesin gözleri önünde Maya, bir anda yere çöktü. Gözleri siyaha dönmüş, sesi kısılmıştı. Kitap artık onun içindeydi.

Arman, Maya’nın yanına koştu. Ama dokunduğu anda Maya’nın bedeni, sanki binlerce yılın bilgeliğiyle konuşmaya başlamıştı. “Ormanın kaderi, insanlığın kalbiyle bağlıdır. Birini karanlığa terk edersen, diğerini de kaybedersin,” dedi Maya'nın sesi ama bu ses Maya’ya ait değildi.

Bu sözlerle birlikte yer sarsıldı. Tüm odanın zemini çatladı, taşlar birer birer düşmeye başladı. Kitap, yeniden mühürlenmek istemiyor, gerçek gücünü ortaya çıkarmak istiyordu. Maya’yı geri kazanmak için sadece bir şansları vardı: Kitabın içindeki son bölümü, henüz okunmadan yakmak.

Ama bu, aynı zamanda büyünün tamamlanmadan kesilmesi, ormanın iyileşme sürecinin durması anlamına gelirdi. Seçim zor, zaman kısıtlıydı. Arman’ın elleri titredi. Alya gözyaşları içinde Maya’ya sarıldı. Kitap karar vermelerini bekliyordu.

📖 Hikayeye Devam Et

Ormanın Sırlarına Yolculuk 31: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 31: Gölge Çemberinin İçinde

Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 29 – Işığın ve Gölgenin Ötesinde

 

 

Gecenin kalbine saplanan sessizlik, göğün karanlık perdesini yaran yıldızların titrek ışığıyla bozuluyordu. Derin ormanın en tenha noktasında, gövdeleri göğe meydan okurcasına yükselen ağaçların altında, Ayda, Rüzgar, Lora ve Miros, yüzleri solgun ama gözleri kararlı bir halde ilerliyorlardı. Artık geri dönmek gibi bir seçenek yoktu. Önlerinde, efsanelerde adı geçen ama bugüne dek kimsenin geri dönemediği "İki Dünya Geçidi" duruyordu. Burası, zamanı ve mekanı büken, bilinçle hayalin kesiştiği sınırdı.

Ayda’nın elinde tuttuğu kadim harita artık ışıldamıyordu. Bu, bir yolculuğun sonu değil, başlangıcının ötesine geçildiğinin işaretiydi. Harita görevini tamamlamış, onlara doğru yolu gösterip susmuştu. Fakat o anda, Miros’un gözleri bir gölgenin hareket ettiğini fark etti. Gölge, sabit duran bir varlık gibi değil, bilinçli bir düşünce gibi süzülüyordu.

“Bizi izliyorlar,” dedi Miros fısıltıyla. “Fakat düşman değil… Sanki bizi sınayan bir şey…”

Lora, kalbindeki tedirginlikle başını kaldırdı. “Bu geçit, sadece adım atanı değil, niyetini de tartar.”

Rüzgar, mızrağını sırtından aldı, ama onun bile dudaklarında bir tereddüt vardı. “Bizi neyin beklediğini bilmiyoruz. Ama eğer bu yol annemin ruhunu kurtaracaksa, yürümeye mecburum.”

Dört yolcunun karşısında yavaşça şekillenen bir kapı belirdi. Gözle görünmeyen ama kalple hissedilebilen, tılsımlı bir ışığın dokunuşuyla oluşmuş gibiydi. Geçit, bir ağaç kabuğunun aralanması gibi yavaşça açıldı ve içinden gelen koku, zamanın çok öncesinden, uygarlıkların henüz hayal bile edilmediği çağlardan fısıldayan bir gizem taşıyordu. Zaman burada sadece ilerlemiyor, kendi üzerine kıvrılıp yeniden doğuyordu.

Ayda gözlerini kapattı ve içinden gelen sesi dinledi. Ormanın ruhu onunla konuşuyordu: “Geçide giren, çıktığında aynı kalamaz. Hafızan, duyguların, hatta gerçekliğin dahi değişebilir. Ama kararlılıkla yürüyenler, gölgeyi bile aydınlatabilir.”

İlk adımı o attı. Ardından Rüzgar, Lora ve Miros da geçide girdiler. Zaman büküldü, gerçeklik şeffaflaştı. Bir anda kendilerini başka bir dünyada buldular. Burası, ne karanlıktı ne aydınlık. Gökyüzü, renklerin birbirine karıştığı, neyin yukarı neyin aşağı olduğu anlaşılamayan bir boşlukla çevriliydi. Ağaçlar tersine büyüyor, nehirler göğe akıyordu. Rüzgarın sesi bir çocuğun gülüşü, taşların çarpışması melodik bir ezgiydi.

“Burası… rüyaların şekil bulduğu yer mi?” dedi Lora, şaşkınlıkla.

Miros başını salladı. “Hayır. Bu, iç dünyamızın yankısı. Her adım, içimizdeki karanlıkla ya da aydınlıkla karşılaşmak demek.”

Ayda, içsel korkularının yankısını hissederken, ruhunun en derinlerinde gömülü olan acılarla yüzleşmeye hazırlandı. Bu dünyada ilerlemenin tek yolu, kişinin kendi iç karanlığını kabullenmesi ve onu aşmasıydı.

📖 Hikayeye Devam Et

Ormanın Sırlarına Yolculuk 30: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 30 – Gölge Kitabının Uyanışı

Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 28: Yansıyan Gerçeklik

 

 

Gökyüzü, gri tonlarla kaplanmış, ormanın üstüne ağırlığını koymuştu. Yapraklar rüzgârla titrerken, sanki geçmişin fısıltıları dallarda asılı kalmıştı. Duru, Kerem ve Efran, taş döşeli eski patikada ilerlerken, her adım onları hem geçmişe hem de bilinmeyen bir sona doğru çekiyordu. Yüzyıllardır kimsenin geçmediği bu kadim yol, ayaklarının altında kendi hikâyesini anlatıyor gibiydi.

Efran, elindeki eski pusulayı dikkatle takip ediyordu. Ancak bu pusula, kuzeyi değil, onları kalbin derinliğine, ormanın belleğine götürüyordu. Duru gözlerini kapattığında, taşların altında yankılanan sesleri duyabiliyordu. Sanki yüzlerce yıl önce bu yoldan geçenlerin hikâyeleri, adımlarına karışmıştı.

“Bir şey yaklaşıyor,” dedi Kerem, tedirginlikle etrafına bakarak. “Ama bu bir hayvan değil. Bir düşünce, bir gölge gibi.”

Aniden ormanın ortasında, köklerin ördüğü devasa bir kapı belirdi. Ağaç dalları ve sarmaşıklar birbirine kenetlenmiş, adeta yaşayan bir geçit oluşturmuştu. Bu kapı ne doğaldı ne de yapay. Sanki ormanın iradesiyle örülmüş bir geçiş noktasıydı. Pusula, kapıya yaklaştıkça çılgınca dönmeye başladı, sonra bir anda durdu. Giriş burada başlıyordu.

Kapıdan içeri girdiklerinde, hava birden değişti. Isı arttı, renkler koyulaştı ve zaman farklı bir ritimde akmaya başladı. Burada gökyüzü yoktu. Yukarı baktıklarında yıldızlar yerine gözler görünüyor gibiydi — binlerce göz, onları izliyor, geçmişlerini tartıyor, ruhlarının derinliklerine bakıyordu.

Duru’nun zihninde bir patlama oldu. Aniden çocukluğundaki anılar, annesinin sesi, kayıp hatıralar bir film gibi gözlerinin önünden geçti. Efran dizlerinin üstüne çöktü, çünkü birden bire babasının ölümünü tekrar yaşamıştı. Kerem ise, hayatı boyunca bastırdığı korkularla yüzleşti — başarısızlık, yalnızlık ve terk edilme.

Ancak burası bir ceza yeri değil, bir yüzleşme noktasıydı. Orman, içlerinde taşıdıkları yükleri biliyordu ve onları hafifletmeden sırrını açığa çıkarmayacaktı. Karanlık bir ağaç gövdesine dokunan Duru’nun parmakları, aniden ışıkla doldu. O anda tüm gerçekliği gördü: Orman, yalnızca doğanın değil, zamanın da belleğiydi. Her yaprak bir anı, her ağaç bir tanıktı. Ve şimdi o tanıklardan biri, konuşmaya hazırlanıyordu.

Ağaçlardan biri, içinden çıkan ışık huzmesiyle bir varlık oluşturdu. Ne tam insandı, ne de hayvan. Şeffaf, dalgalanan bir bedene sahipti. Konuşmadı ama hissettirdi:

“Sizleri uzun zamandır bekliyorduk. Ormanın kalbi çürümek üzere. Sizin gözlerinizde hakikat var. Ama hakikat, ancak özünüzle yüzleşince serbest kalır. Seçim yapma zamanı geldi.”

Üçlü, bu mesajın ardından derin bir sessizliğe gömüldü. Ne soracaklarını biliyorlardı ne de cevaplamaya hazırdılar. Ama artık geri dönüş yoktu. Bu kapıdan geçtiklerinde, sadece fiziksel değil, ruhsal bir dönüşüm başlamıştı.

Kapının ötesindeki alan, bir zaman sarmalına açılıyordu. Yerdeki taşlarda tarih yoktu ama yaşanmışlık yoğundu. Zaman burada düz bir çizgi değil, bir daireydi. Duru’nun annesiyle ilgili kayıp hatıralar, Efran’ın babasının ormanla bağlantısı ve Kerem’in ruhundaki boşluk, hepsi burada bir anlam kazanmak üzereydi.

Orman artık yalnızca bir mekân değildi. Orman, onların geçmişi, bugünü ve geleceğiydi. Ve kalbinde yatan sır, tüm dünyayı değiştirecek kadar güçlüydü.

📖 Hikayeye Devam Et

Ormanın Sırlarına Yolculuk 29: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 29 – Işığın ve Gölgenin Ötesinde

Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 27 – Zamanın Kıyısında

 

 

Sessizlik… Ormanın en derin noktasında yankılanan o uğursuz sessizlik, yalnızca doğanın değil, zamanın da nefesini tuttuğunu hissettiriyordu. Elara, Lucien ve Alaric, kadim ağacın kökleri arasında açılan geçidin önünde durmuş, devasa taşlarla örülmüş, üzeri yosunlarla kaplı merdivenlere bakıyorlardı. Bu, kehanette sözü edilen “Zamanın Kıyısı”ydı. Artık geri dönüş yoktu.

Lucien, kılıcını sırtına yerleştirirken gözlerini kapattı. Kalbinde taşıdığı şüpheleri susturmaya çalışıyordu. Elara’nın gözlerinde ise, merak ve korkunun iç içe geçtiği o karmaşık ifade vardı. Alaric ise sezgilerine güveniyor, buraya kadar geldiklerine göre bu adımın atılması gerektiğine inanıyordu.

Merdivenler, karanlığın içinden göğe yükselen bir ışıkla aydınlanıyor gibiydi. Her adımda, taşlara kazınmış antik semboller parlıyor, eski çağlardan kalma fısıltılar yankılanıyordu. Bu fısıltılar, sadece seçilmişlerin duyabileceği türdendi. Elara, zamanla bu seslerin anlamlarını çözmeye başlamıştı. Bu sadece bir yolculuk değil, aynı zamanda bir uyanıştı.

Aşağı indikçe hava yoğunlaştı. Sanki dünya, onları içine çekiyordu. Merdivenler sonlandığında karşılarına çıkan manzara, nefeslerini kesti. Devasa bir mağaranın ortasında, kristalden bir göl parlıyordu. Gökyüzünü andıran tavan, zamanın yansımasını gösteriyor gibiydi. Geçmişin izleriyle dolu bu yer, bir zamanlar kadim bilgelere ev sahipliği yapmıştı.

Gölün ortasında bir ada vardı ve orada, mavi taşlarla çevrili bir sütun yükseliyordu. Bu sütun, zamanın düğüm noktasıydı. Kehanete göre, üç kişi bu sütunun önünde kaderlerini okuyacaktı. Elara adaya doğru ilerlerken içindeki titreşimler yoğunlaştı. Zamanla kurulan bağlar, şimdi onun içinden geçiyor, onunla konuşuyordu.

Lucien, gölün kenarında durdu ve kendi yansımasına baktı. Geçmişte yaptığı seçimler, yüzünde görünmeyen izler bırakmıştı. Alaric ise gözlerini hiç kaçırmadan Elara’yı izliyor, bir şeylerin değiştiğini hissediyordu.

Sütunun önünde diz çöken Elara, ellerini taşa koyduğunda mağaranın duvarları ışıkla doldu. Zamana ait imgeler birbiri ardına belirdi: savaşlar, aşk hikâyeleri, ihanete uğramış krallıklar, yükselen medeniyetler ve yıkıma sürüklenen uygarlıklar... Tüm bu görüntüler, Elara’nın zihnine aktı. Artık sadece geçmişin değil, geleceğin de taşıyıcısıydı.

Birden mağarada bir sarsıntı oldu. Gölün yüzeyinde dalgalar oluştu, tavan çatladı. Bu uyanış, kadim koruyucuların da dikkatini çekmişti. Sessizliğin içinden çıkan uğultular, başka bir boyutun kapılarının açıldığını haber veriyordu.

Lucien kılıcını çekti, Alaric büyü çemberini hazırladı. Elara ise gözlerini kapatarak içindeki gücü serbest bıraktı. Zamanın düğümü çözülmek üzereydi. Geçmişin ve geleceğin sırları, onların ellerinde şekillenecekti.

Fakat bu sır, sadece onları değil, tüm evreni etkileyebilirdi. Çünkü bazı gerçekler, öğrenilmek için değil, korunmak için saklanırdı.

Ve şimdi o sır, uyanıyordu...

📖 Hikayeye Devam Et

Bölüm 28: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Bölüm 28: Yansıyan Gerçeklik Bölüm 28: Yansıyan Gerçeklik

Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 26: Gölgelerin Ardındaki Gerçek

 

 

Sis, ormanın içlerine doğru ilerledikçe daha da yoğunlaştı. Ağaçların gövdeleri birbirine karışıyor, adeta canlıymış gibi hareket ediyordu. Aralarındaki yollar artık görünmez olmuş, sadece kalplerinin sesi rehber olmuştu. Elanora’nın gözleri, sisin içinde beliren soluk ışıkları fark ettiğinde duraksadı. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Aradıkları yerin yaklaştığını hissediyordu.

Yannis, beline sardığı tılsımlı bıçağı daha sıkı kavradı. Burası, Kehanet Kayası’nın arka tarafındaki kadim geçitti. Efsaneye göre, gerçekleri saklayan gölgeler burada toplanır, yalanla doğru birbirine karışırdı. Ama Yannis’in inancı tamdı. Elanora'nın sesini duyunca irkildi:
— “Burası… Bir sınav gibi hissediliyor. Buradan geri dönüş olmayabilir.”

Adım adım ilerlediler. Ağaçların köklerinden çıkan tuhaf desenler, ayaklarının altındaki taşlara kazınmış yazıtlarla birleşiyordu. Liora elini uzattı, taşlardan birine dokunduğunda, taş hafifçe titreşti ve içinden yankılanan bir ses duyuldu:
— “Saklanan geçmiş, yüzleşilmeyen gerçeği doğurur.”

Herkes birbirine baktı. Bu sözlerin anlamı derindi. Zira bu yolculuk sadece dışsal bir arayış değil, içsel bir yüzleşmeydi aynı zamanda. Aralarındaki sırlar, korkular ve geçmişte yapılmış seçimler bu noktada belirleyici olacaktı.

Yannis’in zihninde eski bir anı canlandı. Küçükken terk edilmiş bir mağarada duyduğu gizemli fısıltılar, o anın aynısıydı. Belki de yıllar önce başlamıştı bu yolculuk…

Aniden karşılarına bir gölge figürü çıktı. Ne tam insan ne de hayvandı. Varoluşu, karanlıkla ışık arasında sıkışmış gibiydi. Konuşmadan sadece baktı. Elanora bir adım öne çıktı ve yüksek sesle sordu:
— “Gerçeği bilmeye geldik. Bizi sınayacak mısın?”

Gölge başını eğdi ve ortadan kayboldu. Ardında bir taş kapı açıldı. Kapının üstünde şu yazı parlıyordu:
“Ancak yüreğini açan, geçebilir bu eşiği.”

İçeri girdiklerinde, duvarlara yansımış kendi suretleriyle karşılaştılar. Ama bu suretler değişmişti: Kimi daha yaşlı, kimi daha karanlık, kimi ise daha huzurlu görünüyordu.
Liora, kendi yansımasında gözyaşı içinde bir çocuk gördü. Kaybettiği kardeşine sarılmaya çalışıyordu ama dokunamıyordu. Elleri boşa düşüyordu. Ağlamaya başladı.

Yannis, kendi yansımasında sırtını dönmüş bir adamla yüzleşti. Bu, yıllardır kaçtığı babasıydı. Sözleri zihninde yankılandı:
— “Bir lider korkusunu bastırmaz, onunla yürümeyi öğrenir.”

Elanora’nın yansıması ise tam karşısında duruyordu. Ama bu yansıma öfke içindeydi. Gözlerinde alevler yanıyordu. Kendisine bağırıyordu:
— “Neden onları kurtarmadın? Gücün vardı ama korktun!”

İçlerindeki acılar bir bir ortaya dökülürken, taş duvarlar hafifçe çatladı. Işık, çatlaklardan sızdı ve figürleri aydınlatmaya başladı. Bu aydınlık, sadece dış dünyayı değil, iç dünyalarını da temizliyordu.

Sonunda kapılar bir kez daha açıldı. Önlerinde parlayan bir göl belirdi. Göl, bir ayna gibiydi. Suyuna baktıklarında artık kendilerini değil, aradıkları Orman Kalbi’ni gördüler. Bu, fiziksel bir nesne değil, bir anlayıştı. Kendi karanlıklarıyla yüzleşip onları kabullenmeden asla hakiki bilgeliğe ulaşamayacaklardı.

Gökyüzü açıldı. Ay ışığı onların üstüne düştü. Bu, bir tamamlanma değil, büyük yüzleşmenin başlangıcıydı. Elanora derin bir nefes aldı ve mırıldandı:
— “Artık sır yok. Sadece gerçek var.”

Ve böylece yolculuk, yepyeni bir anlam kazanarak devam etti.

📖 Hikayeye Devam Et

Ormanın Sırlarına Yolculuk 27 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 27 – Zamanın Kıyısında

27 Ağustos 2025 Çarşamba

Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 25: Hafızanın Kuyuları

 

 

Taş kapının ardındaki oda hâlâ sessizliğini koruyordu. Masanın üzerindeki kitabın yıpranmış sayfaları, zamanın unutulmuş soluğuyla titriyordu. Mira, kitabın içinden çıkan solgun bir sayfayı dikkatle çevirdi. Sayfa kenarlarında eski bir dilin alfabesi vardı; ortasında ise gözyaşı damlasına benzeyen bir sembol. Bu sembol daha önce hiçbir kitapta geçmemişti.

“Bu… kayıp simge,” dedi Mira alçak bir sesle. “Koruyucu Sözleşmesi’nin son bölümü. Ama neden burada?”

Aras kolyeyi boynuna astı. Kolyenin sıcaklığı tenine değdiği anda, gözlerinin önüne kısa, yoğun bir görüntü hücumu geldi: Annesi, aynı odada bir ışık huzmesinin içinde ayakta duruyordu. Gözleri kapalıydı, dudakları kıpır kıpırdı sanki bir dua okuyordu. Ardından her şey beyaza büründü. Görüntü kesildi.

Aras derin bir nefes aldı. “Bir şey oluyor. Hatırlamak gibi… ama benim hatıram değil sanki. Bu oda yalnızca kitapları değil, hafızayı da saklıyor.”

Mira kitabı kaldırdığında, altında gizli bir çekmece daha olduğunu fark etti. Parmaklarını kenar boşluğuna sokarak yavaşça çekmeceyi açtı. İçinde taş bir levha, kurumuş bir çiçek ve kırık bir pusula vardı. Pusulanın ibresi dönmüyor, sadece kuzeyi değil herhangi bir yönü de göstermiyordu. Ama Aras pusulayı eline alınca ibre aniden canlandı ve doğuya döndü.

“Bu… pusula değil. Bir hatırlatıcı,” dedi Mira. “Sana yolu göstermez, seni içindeki yola yönlendirir.”

Ormanın iç sesi:

İkili odadan dışarı çıktığında güneş çoktan yükselmişti. Ama ormanda zaman yine değişmiş gibiydi. Ağaçlar uzamış, kökler toprağın dışına çıkmış, yollar şekil değiştirmişti. Doğa, onların ruhsal değişimlerine cevap veriyor, içsel uyanışları fiziksel bir yankı yaratıyordu.

Mira durdu. “Bizi bekleyen başka geçitler olabilir. Ama bu sefer her bir kapı, yalnızca bilgiyle değil, hafıza ile açılacak. Bu orman, yalnızca dışarıdan gelenleri değil… unutanları da çağırıyor.”

Birden Mira'nın başı döndü. Gözleri karardı, yere diz çöktü. Aras hemen yanına geldi. Mira başını kaldırdığında göz bebekleri büyümüştü.

“Bir an… burada biri vardı. Ben... birini hatırladım.”

“Kim?” diye sordu Aras.

Mira nefes aldı, ama sesini zorla çıkardı. “Kardeşim.”

Bu cevap Aras’ı da dondurdu. Mira’nın hiç kardeşi yoktu — ya da öyle sanıyordu. Hatırlamadığı bir geçmiş, unutturulmuş bir bağ... Belki de ormanın en karanlık sırrı Mira’nın içindeydi.

Hafızanın Kuyuları:

O gece kamp kurduklarında Mira, kitabın sayfalarındaki çizimlere tekrar göz attı. Çizimlerden biri bir kuyuya benziyordu. Kuyunun çevresinde üç figür vardı: Biri elinde bir meşale tutuyor, biri başını eğmiş diz çöküyordu, diğeri ise kuyuya bakıyordu. Ve kuyunun dibinde, sanki gökyüzü yansıyordu — yıldızlarla dolu bir derinlik.

“Bu bir anı kuyusu olabilir,” dedi Mira. “Efsanelerde geçer. İnsanlar acı dolu hatıraları bu kuyulara bırakırmış. Ama her bırakış, karşılığında bir şey götürürmüş. Hafızanı eksiltirsin ama iç huzur kazanırsın. Ya da… hatırlarsın ama bedelini ödersin.”

Aras, annesinin son sözlerini düşündü. “Beni hatırlarsan, yolun değişir. Ama unutursan, yolun seni bulur.”

Belki de annesi bu kuyulardan birine bir sır bırakmıştı. Belki Mira da öyle…

Doğuya giden iz:

Pusula hâlâ doğuyu gösteriyordu. Mira ve Aras, gün doğarken yola çıktılar. Ayaklarının altında toprak değişti, gökyüzü açık ama garip şekilde sessizdi. Ne kuş ne böcek sesi vardı. Sadece ayak sesleri yankılanıyordu.

Gün batımına yakın, ormanın derinliklerinde taşlarla çevrili, ortasında eski bir kuyu bulunan bir açıklığa vardılar. Kuyu, tıpkı kitapta gördükleri gibi. Ve üzerinde şu cümle yazılıydı:

“Burada unutulanlar, zamanı şekillendirir.”

Mira kuyuya yaklaştı. Birden kolyesi titredi, gözleri büyüdü. Sanki bir yankı duymuştu: “Mira… beni unuttun.”

Aras elleriyle kuyunun kenarını yokladı. İçerisi görünmüyordu. Sanki dibi yoktu. Yalnızca sessiz bir yankı, geçmişin uğultusunu taşıyordu. Mira, başını eğdi ve derin bir nefes aldı.

“Bu kuyu… yalnızca hatıraları değil, bizi de çağırıyor olabilir.”

Kuyunun başında geceyi geçirmeye karar verdiler. Rüyalarında eski yüzler, bilinmeyen anılar, bitmemiş cümleler yankılanmaya başladı. Şimdi sıradaki soru şu oldu: Bu kuyudan içeri bakmaya cesaretleri olacak mıydı? Ve eğer bakarlarsa... geri dönecek miydiler?

📖 Hikayeye Devam Et

Ormanın Sırlarına Yolculuk 26 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.

 Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 26: Gölgelerin Ardındaki Gerçek

Yayın Evleri

ABM Yayınevi (1) Adam Yayıncılık (1) Alfa Yayıncılık (7) Alkım Kitabevi (1) Alter Yayınları (4) Altıkırkbeş Yayınları (5) Altın Kitaplar (13) Ankara Okulu Yayınları (1) Anonim Yayınları (3) Ant Yayınları (1) Arkadya Yayınları (1) Artemis Yayınları (2) Artshop Yayıncılık (1) Arya Yayınları (2) Ataç Yayınları (1) Aykırı Yayınları (2) Ayrıntı Yayınları (7) Aşk Kitapları (53) Babıali Kültür Yayıncılığı (3) Bağlam Yayıncılık (1) Berikan Yayınevi (1) Bilgi Yayınları (2) Bilim ve Gelecek Yayınları (2) Birey Yayıncılık (1) Bordo Siyah Yayınları (1) Butik Yayınları (1) Buzdağı Yayınları (1) Can Yayınları (45) Cinius Yayınları (1) Cumhuriyet Yayınları (1) DBY Yayınları (2) Dergah Yayınları (1) Destek Yayınları (3) Dharma Yayınları (1) Domingo Yayınevi (3) Doğan Kitap (8) Doğu Batı Yayınları (1) Düşünbil Yayınları (1) E Yayınları (1) Eksik Parça Yayınları (1) Elit Kültür Yayınları (1) Elma Yayınevi (3) Epsilon Yayınları (3) Etkileşim Yayınları (1) Everest Yayınları (10) Evrensel Basım Yayın (7) Eğitim Sen Yayınları (1) Genç Destek Yayınları (1) Geyik Yayınları (1) Gün Yayıncılık (3) Hayy Kitap (6) Islık Yayınları (1) Işık Yayınları (2) Kapı Yayınları (1) Kavram Yayınları (1) Kaynak Yayınları (1) Kitap Zamanı Yayınları (1) Kitsan Yayınevi (1) Kodlab Yayınları (1) Kolektif Kitap (4) Koridor Yayıncılık (2) Koç Üniversitesi Yayınları (1) Kuraldışı Yayınları (1) Kurtuba Kitap (2) Kurtuba Yayınları (1) Kuzey Yayınları (2) Köxüz Yayınları (1) Kültür Bakanlığı Yayınları (1) Kültür Kitapları (8) Kırmızı Kedi Yayınevi (9) Litera Yayıncılık (1) Literatür Yayıncılık (5) Martı Yayınları (6) Maya Kitap (2) MediaCat Yayınları (4) Meta Yayınları (1) Metis Yayıncılık (2) Metis Yayınları (6) Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (2) Milliyet Yayınları (5) Mobidik Yayınları (1) Nemesis Kitap (2) Nesil Yayınları (4) Nesin Yayınevi (1) Nobel Akademik Yayıncılık (1) Nokta Yayıncılık (1) Notos Kitap (3) ODTÜ Yayıncılık (3) Oda Yayınları (1) Okuyan Us Yayınları (2) Okyanus Yayıncılık (1) Olimpos Yayınları (1) Optimist Yayınları (1) Ortaoyuncular Yayınları (1) Overteam Yayınları (1) Oğlak Yayıncılık (1) Pan Yayınları (2) Panama Yayıncılık (1) Paradoks Kitap (1) Parola Yayınları (1) Payel Yayınevi (1) Pegasus Yayınları (4) Phoenix Yayınları (2) Pinhan Yayıncılık (1) Plato Film Yayınları (2) Polat Kitapçılık (1) Portakal Yayınları (1) Pozitif Yayınları (2) Profil Yayıncılık (2) Propaganda Yayınları (8) Purnam Yayınları (1) Remzi Kitabevi (5) Ruh ve Madde Yayınları (2) Sanat A.Ş (1) Say Yayınları (5) Sel Yayıncılık (6) Siren Yayınları (2) Sis Yayınları (2) Sokak Yayınları (1) Sol Yayınları (2) Su Yayınevi (1) Sözcükler Yayınları (1) Sümer Yayınevi (1) Tarih Vakfı Yurt Yayınları (1) Tekhne Yayınları (1) Tercüman Yayınları (2) Timaş Yayınları (10) Toker Yayınları (2) Truva Yayınları (1) Tudem Yayınları (3) Tübitak Yayınları (12) Türk Dil Kurumu Yayınları (1) Uğur Mumcu Vakfı Yayınları (1) Varlık Yayınları (4) Yabancı Yayınevi (2) Yakamoz Yayınları (3) Yapı Kredi Yayınları (38) Yağmur Yayınları (2) Yeditepe Yayınevi (1) Yediveren Yayınları (1) Yeni Akademi Yayınları (2) Yeni Avrasya Yayınları (1) Yeni Yazdığım Romanlar (103) Yitik Hazine Yayınları (2) Yol Yayınları (1) Yurt Kitap Yayın (3) Zafer Yayınları (1) Çitlembik Yayınları (1) Çınar Yayınları (2) Çığır Kitabevi (1) Ötüken Neşriyat (7) Ötüken Neşriyat Yayınları (4) Özgür Yayınları (1) Ütopya Yayınevi (1) İleri Yayınları (1) İletişim Yayınları (23) İmge Kitabevi (1) İnkılap Kitabevi (11) İnsan Yayınları (1) İnter Yayınları (1) İthaki Yayınları (4) İz Yayıncılık (2) İzgören Yayınları (1) İş Bankası Kültür Yayınları (9) İşaret Yayınları (1) Şule Yayınları (1)